Bir hafta boyunca onbeş metrekare
olan bu odadan dışarıya tek bir adım bile atmadım. Burada ölsem kimsenin ruhu
duymazdı duysa da umursamazlardı çünkü burada kaldığım sürede kapımı tek bir
kişi çalmadı. – tam istediğim gibi bir hafta geçirdim. - Aslında intihar etmek için iyi bir otel
odasıydı burası, kendimi öldürsem burada otel sahibi cesedimi bir hafta sonra
bulurdu o da beni umursadığı için değil parasını umursadığından dolayı. İntihar
edecek olsaydım eğer o adamı düşünerek ederdim ve odanın bir haftalık parasını
siyah renkte masanın üstündeki intihar mektubumun yanına bırakırdım:
Odayı tutmak için içeriye girdiğimde gördüğüm ilk izlenim adamın
parasını ver odada ne yaparsan yap umurunda olmazdı; istersen içerde cinayet
işle ve üç beş kuruş daha fazla ver adama seni gördüğünü bile söylemezdi yetkili
kişilere. Biraz daha incelemeye başladım adamı, kumral olmasına rağmen saçları
ten rengiyle uyumluydu. Saçları beyazladığı için yakın bir zamanda hafif sarıya
boyatmış olmasına rağmen yağlı ve dağınıktı. Biraz daha yaklaştım daha iyi bir sonuç elde etmek
için ve yaklaştıkça nikotin kokusunun doruğuna ulaşmıştım. – Bence üç beş
dakika önce iki veya üç tane sigarayı arka arkaya içmişti. – Solaktı, sol
elinin işaret ve orta parmağının arası çok sigara içmekten dolayı sararmıştı. Stresten
dolayı tırnaklarını yemiyordu artık tırnak yemek ona zevk verdiği için yiyordu
ve ilk defa tırnakların altındaki et parçasını bu kadar net görebiliyordum. Bu o
kadar tiksinç bir durumdu ki bunu ne anlatabilir ne de yazabilirdim. Buraya gelmeden
önce midemi doldursun diye sokak arasındaki ucuz bir lokantada içtiğim işkembe
çorbasını hemen oraya çıkartmamak için kendimi zor tutuyordum. Adamı daha fazla incelemeyi ihtiyaç duymadım ve odanın parasını verip yukarıya doğru
çıktım. Odaya girdim tek dostum olan gri bavulumu kapının eşiğine bıraktım
öylece ve kendimi rahatsız olsa da parasını verdiğim yatağıma uzanarak adamın
neden bu halde olduğu hakkında tahminler yürütmeye başladım. Belki zamanında
ona göre bu dünyadaki tek güzel bir kadına aşık olmuştu; kadın ise bizim adama yüz
vermemiştir. Kim bilir tek bir kadın canını yaktığı için hayata bu denli küsmüş
şimdi ise fahişelerin her gün her saat başka birileriyle seks yaptırıp kendince
kızgın olduğu o kadından intikam alıyordur. Bu hayat aptalcada olsa böylesine kaybedeceği hiçbir
şey olmayan tek derdi para olan bir adama borçlu olmak istemezdim…
İntihar mektubumu her zaman yanımda taşırım eğer intihar edersem
ölümümden kimselerin sorumlu tutulmasını istemem. Umursamaz biri gibi gözüksem de birkaç
yıldır bu konuyu çok umursuyorum. Bundan önce umursadığım tek bir şey vardı; o.
Uzun bir aradan sonra onu gördüm:
Yine yeni bir şehre gitmek için
bindiğim otobüs seferindeydim birden bire telefonuma mesaj geldi; “Seni özledim…” numara kayıtlı değildi. Önce aldırmadım
aramızda özel olan bir mesaj daha attı. “Gelmeni istiyorum…” . Açıklama yapmayı,
bahane üretmeyi sevmezdi. Nedenini sormadım çünkü beni sevdiğini söyleyecek
kadar cesur biri değildi. O an kalbim; hani küçük bir kuş yakalarsınız ya onu
öldüreceğinizi sanır oysaki siz onu sevmek için alırsınız elinize sevdiğinizi hissettiği
zaman hoşuna gitse de o küçücük kalbi yine de korkudan yerinden çıkacakmış gibi
atmasını durduramaz. Lanet olsun işte o an o küçük kuş gibiydim. Hemen karar
vermeliydim on dakika içinde otobüs başka bir şehirde inecek olan yolcuları
otogara bırakacaktı. Kararımı verdim ve indim otobüsten, bulunduğu şehre başka
bir firmadan yarım saat sonraya bilet aldım. Yaklaşık altı saat sonra onun
yanında olacaktım ve hayatımın en uzun altı saatiydi. – sanki hiç durmadan otuzaltı
saat yolculuk edecekmişim gibi bir his kaplıydı ruhum.- Yolculuk boyunca hep
düşündüm yüz yüze geldiğimiz de ona neler diyeceğim diye! Oysaki yanına
gittiğimde sadece sarıldık birbirimize sımsıkı sanki bir daha ayrılmayacakmışız gibi! Teninin
kokusunu hissetmeyi o kadar çok özlemişim ki içime çekmekten hıçkıra hıçkıra
ağlıyordum. Ağlıyorduk. Durduramıyordum kendimi uzun bir aradan sonra bir kez
daha onun için ağlıyordum; yine ona verdiğim sözü tutamamıştım. Sağ kulağına şu
sözleri fısıldadım; “Kıskanıyorum dudaklarını içtiğin her yudum şaraptan.” Anlam
verememişti, ben ise ona en anlamlı sözlerimden birini söylemiştim. – Bizim için
değerli olan şaraptan bile dudaklarını kıskanırken sen benden başka birine
öptürüyorsun en sevdiğim yerini…- Saatlerce sarılabilirdim, durmaksızın
öpebilirdim orada ama artık gitmeliydim. Biliyordum sadece bana sarılmaya
ihtiyaç duyduğu için çağırmıştı. Onu sevmiyordum. Kendi kendime “Ona sarılmak
ve öpmek için buraya geldin.” diyordum. Yüzlerce
kez artık onu sevmiyorum diyordum ama iç ses; Sevmediğin için burada
bulunuyorsun değil mi? Diye soru soruyordu. – Bu sadece kendimi kandırmaya
çalışmaktan başka bir şey değildi. Ve artık gitme zamanım geldiğini hissettim; -“Bazen
sevdiğin insan zarar görmemesi için çok seven tarafın gitmesi lazım, hoşça-kal”
dedim ve arkama bakmadan oradan uzaklaştım…
Gözyaşlarım kurumuş bir şekilde
yeni bir güne uyandım. Bir yerde bir söz okumuştum; “Eğer rüyanda gördüysen
özlemişsindir ama rüyanda görmek için yatıyorsan sevmişsindir.” Ve sanırım ben
onu çok ama çok özlemiştim…
Tarih kavramını tam bir hafta önce
kaybetmiştim ve saatin kaç olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Yataktan kalkmadan başucumdaki masada duran
dün gece sardığım sigarama uzandım ve yaktım; uzun uzun çekerek ciğerlerime
nikotinle doldurdum. Öylece düşünmeye başladım, neler düşündüğümü düşünürken
düşüncelerimle boğuluyordum oysaki. O an fark ettim fahişelerle seks yapmak
için tutulan bu kötü otel odasından tam bir haftadır çıkmadan yazdığımı. Artık daha
fazla duramazdım burada çünkü yazılacak her şeyi yazmıştım…
Biliyorum
onunla seviştiğini ona rağmen özledim seni!
Doğu FİDAN
Otel Odası/İstanbul
2011