25 Aralık 2012

Bir başka kadın dışında her şey kabulüm.


Sıradan bir geceyi bitirmiş, güneşin doğuşunu Mozart’ın muhteşem eserlerinden bir tanesinde kendimi bulmaya çalışıyordum. Parça yükseldikçe bende onunla yükseliyor, düşüşe geçtiğinde ise ben ondan önce düşüyordum. Kaybettiğim izbe ruhumu nasıl bulacağımı bilmiyor olmamda cabası. Kendimi bulmamda yardımcı olabilecek tek bir şey vardı; buz gibi bir bira. Buzdolabına yürüdüm ve buzluktan bir bira alıp içmeye başladım. Hayatımı tam anlamıyla sikmiş bir kadınla ilişkim yeni bitirmiştim. Yalanlar üzerine kurulmuş olsa da ilk defa gerçek bir ilişkim olmuştu oysaki. Artık gerçek bir ilişki istemiyordum. Birkaç hafta kendimi eve kapatıp içki, at yarışı, kahve, tütün ve seks yapmadan sadece otuz bire muhtaç bir şekilde, kendimi düşürdüğüm o karanlık boşluğu doldurmaya çalışıyorum. İçtenlikle, bu gibi zamanlarda kendim olabiliyordum. Çoğu zaman insanlardan nefret ediyormuşum gibi davransam da insanları seviyorum ama onlar olmadığı zamanlar kendimi daha iyi hissediyorum. İçkinin verdiği huzuru hiçbir insanda rastlamadım bu zamana kadar. İnanın gerçek ilişkimde bile bulamadım bu huzuru. Belki de bundandır insanlardan uzak kalışım. Kendimi eve hapsettiğim dönemlerde kadınsız yaşamayı bile düşünüyordum. Ama ben ne kadar düşünsem de biri hayatıma giriveriyordu. –seni tavlarlardı, ne kadar istemez tavırda olursan ol. Ah kadınlar, sen onları istemediğin zamanlar yapışırlardı kıçına, sanırım seni yaşarken mezara sokmak için.- Kadınlar, Azrail’le ittifak kurmuş birer Şeytandır. Biz erkekler ne kadar Tanrıyı oynasak da nefsimize yenik düşeriz her defasında. Ve her zaman olduğu gibi onlar kazanır. Bizi alaşağı ederler! Bizler deliksiz yapamayız. Bundan dolayı biz ne kadar Tanrıyı oynasak da kadınlardır gerçek Tanrılar.



Kadınsız… Paraları bitince birkaç haftalığına işe giren, o parayla seyahat eden, hayatlarını kadınların mahvettiği iki adam. İlişkimizin homoseksüel bir yanı yoktu belki de vardı tam hatırlamıyorum. Sigara dumanıyla kaplı bir barda, tek ayağı diğer ayaklarından kısa olan masada hayatımızı mahveden tüm kadınlara içerken, birden altılının son koşusunun başladığını gördüm açık olan televizyonda. Sonuç yine hüsrandı. Her zaman olduğu gibi, bu seferde son ayakta yatmıştık!

“Lanet olsun. Doğu sana dedim değil mi? Üç numaralı atı da yaz diye!”

“Burak, üç numaralı atı biz yazsaydık sonuncu olurdu.”

“Haklısın. Bizdeki bu cenabetlik oldukça…”

 Makûs talihimizi yine yenememiş bir şekilde içkimizden sağlam bir yudum alırken masamıza elinde votkası ile esmer bir kadın yanaştı…

Doğu Fidan 
Görükle/Bursa
2012