20 Mayıs 2012

BİR OTEL ODASI GÜNLÜĞÜ...

Bir hafta boyunca onbeş metrekare olan bu odadan dışarıya tek bir adım bile atmadım. Burada ölsem kimsenin ruhu duymazdı duysa da umursamazlardı çünkü burada kaldığım sürede kapımı tek bir kişi çalmadı. – tam istediğim gibi bir hafta geçirdim. -  Aslında intihar etmek için iyi bir otel odasıydı burası, kendimi öldürsem burada otel sahibi cesedimi bir hafta sonra bulurdu o da beni umursadığı için değil parasını umursadığından dolayı. İntihar edecek olsaydım eğer o adamı düşünerek ederdim ve odanın bir haftalık parasını siyah renkte masanın üstündeki intihar mektubumun yanına bırakırdım: 

Odayı tutmak için içeriye girdiğimde gördüğüm ilk izlenim adamın parasını ver odada ne yaparsan yap umurunda olmazdı; istersen içerde cinayet işle ve üç beş kuruş daha fazla ver adama seni gördüğünü bile söylemezdi yetkili kişilere. Biraz daha incelemeye başladım adamı, kumral olmasına rağmen saçları ten rengiyle uyumluydu. Saçları beyazladığı için yakın bir zamanda hafif sarıya boyatmış olmasına rağmen yağlı ve dağınıktı.  Biraz daha yaklaştım daha iyi bir sonuç elde etmek için ve yaklaştıkça nikotin kokusunun doruğuna ulaşmıştım. – Bence üç beş dakika önce iki veya üç tane sigarayı arka arkaya içmişti. – Solaktı, sol elinin işaret ve orta parmağının arası çok sigara içmekten dolayı sararmıştı. Stresten dolayı tırnaklarını yemiyordu artık tırnak yemek ona zevk verdiği için yiyordu ve ilk defa tırnakların altındaki et parçasını bu kadar net görebiliyordum. Bu o kadar tiksinç bir durumdu ki bunu ne anlatabilir ne de yazabilirdim. Buraya gelmeden önce midemi doldursun diye sokak arasındaki ucuz bir lokantada içtiğim işkembe çorbasını hemen oraya çıkartmamak için kendimi zor tutuyordum. Adamı daha fazla incelemeyi ihtiyaç duymadım ve odanın parasını verip yukarıya doğru çıktım. Odaya girdim tek dostum olan gri bavulumu kapının eşiğine bıraktım öylece ve kendimi rahatsız olsa da parasını verdiğim yatağıma uzanarak adamın neden bu halde olduğu hakkında tahminler yürütmeye başladım. Belki zamanında ona göre bu dünyadaki tek güzel bir kadına aşık olmuştu; kadın ise bizim adama yüz vermemiştir. Kim bilir tek bir kadın canını yaktığı için hayata bu denli küsmüş şimdi ise fahişelerin her gün her saat başka birileriyle seks yaptırıp kendince kızgın olduğu o kadından intikam alıyordur.  Bu hayat aptalcada olsa böylesine kaybedeceği hiçbir şey olmayan tek derdi para olan bir adama borçlu olmak istemezdim…


 İntihar mektubumu her zaman yanımda taşırım eğer intihar edersem ölümümden kimselerin sorumlu tutulmasını istemem. Umursamaz biri gibi gözüksem de birkaç yıldır bu konuyu çok umursuyorum. Bundan önce umursadığım tek bir şey vardı; o. Uzun bir aradan sonra onu gördüm:

 Yine yeni bir şehre gitmek için bindiğim otobüs seferindeydim birden bire telefonuma mesaj geldi; “Seni özledim…”  numara kayıtlı değildi. Önce aldırmadım aramızda özel olan bir mesaj daha attı. “Gelmeni istiyorum…” . Açıklama yapmayı, bahane üretmeyi sevmezdi. Nedenini sormadım çünkü beni sevdiğini söyleyecek kadar cesur biri değildi. O an kalbim; hani küçük bir kuş yakalarsınız ya onu öldüreceğinizi sanır oysaki siz onu sevmek için alırsınız elinize sevdiğinizi hissettiği zaman hoşuna gitse de o küçücük kalbi yine de korkudan yerinden çıkacakmış gibi atmasını durduramaz. Lanet olsun işte o an o küçük kuş gibiydim. Hemen karar vermeliydim on dakika içinde otobüs başka bir şehirde inecek olan yolcuları otogara bırakacaktı. Kararımı verdim ve indim otobüsten, bulunduğu şehre başka bir firmadan yarım saat sonraya bilet aldım. Yaklaşık altı saat sonra onun yanında olacaktım ve hayatımın en uzun altı saatiydi. – sanki hiç durmadan otuzaltı saat yolculuk edecekmişim gibi bir his kaplıydı ruhum.- Yolculuk boyunca hep düşündüm yüz yüze geldiğimiz de ona neler diyeceğim diye! Oysaki yanına gittiğimde sadece sarıldık birbirimize sımsıkı sanki bir daha ayrılmayacakmışız gibi! Teninin kokusunu hissetmeyi o kadar çok özlemişim ki içime çekmekten hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Ağlıyorduk. Durduramıyordum kendimi uzun bir aradan sonra bir kez daha onun için ağlıyordum; yine ona verdiğim sözü tutamamıştım. Sağ kulağına şu sözleri fısıldadım; “Kıskanıyorum dudaklarını içtiğin her yudum şaraptan.” Anlam verememişti, ben ise ona en anlamlı sözlerimden birini söylemiştim. – Bizim için değerli olan şaraptan bile dudaklarını kıskanırken sen benden başka birine öptürüyorsun en sevdiğim yerini…- Saatlerce sarılabilirdim, durmaksızın öpebilirdim orada ama artık gitmeliydim. Biliyordum sadece bana sarılmaya ihtiyaç duyduğu için çağırmıştı. Onu sevmiyordum. Kendi kendime “Ona sarılmak ve öpmek için buraya geldin.” diyordum.  Yüzlerce kez artık onu sevmiyorum diyordum ama iç ses; Sevmediğin için burada bulunuyorsun değil mi? Diye soru soruyordu. – Bu sadece kendimi kandırmaya çalışmaktan başka bir şey değildi. Ve artık gitme zamanım geldiğini hissettim; -“Bazen sevdiğin insan zarar görmemesi için çok seven tarafın gitmesi lazım, hoşça-kal” dedim ve arkama bakmadan oradan uzaklaştım…


Gözyaşlarım kurumuş bir şekilde yeni bir güne uyandım. Bir yerde bir söz okumuştum; “Eğer rüyanda gördüysen özlemişsindir ama rüyanda görmek için yatıyorsan sevmişsindir.” Ve sanırım ben onu çok ama çok özlemiştim…

 Tarih kavramını tam bir hafta önce kaybetmiştim ve saatin kaç olduğuna dair hiçbir fikrim yok.  Yataktan kalkmadan başucumdaki masada duran dün gece sardığım sigarama uzandım ve yaktım; uzun uzun çekerek ciğerlerime nikotinle doldurdum. Öylece düşünmeye başladım, neler düşündüğümü düşünürken düşüncelerimle boğuluyordum oysaki. O an fark ettim fahişelerle seks yapmak için tutulan bu kötü otel odasından tam bir haftadır çıkmadan yazdığımı. Artık daha fazla duramazdım burada çünkü yazılacak her şeyi yazmıştım…


Biliyorum onunla seviştiğini ona rağmen özledim seni!







Doğu FİDAN    
Otel Odası/İstanbul
2011